|
|
Sert ceviz ağacından, hiç çivi ve
yapıştırma malzemesi kullanılmadan geometrik parçalar birbirine
geçirilerek yapılmıştır. Küçük geçme panoları, geometrik örnekleri
korkuluk şebekeleri, kitâbe ve tacının yapımında kündekâri tekniği
(Birbirine geçme küçük parçalar) kullanılan bu muhteşem minber için
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “Çiçek resimleriyle yazılarını,
cihan ressamları toplansa yapamazlar, örneği yoktur.” Der. Bu minber
İslâm sanatında, Selçuklu üslûbundan Osmanlı üslûbuna geçiş
döneminin bir şaheseridir.
Minber kulesinin batı yüzünde ağaca kabartmak suretiyle kûfi yazı
ile yazılmış üç defa tekrar eder bir ifade vardır: “El-mülkü ilah”
“Mülk Allah’ındır.” Minberin sağ yanında, kapısına yakın yerde,
aşağıdan yukarı yan yazılmış oyma sülüs yazı ile minberi yapan usta,
ismini “Amel-i el-hac Mehmed bin Abdilaziz bin ed-Dakiva” diye
yazmış. Yani Hacı Abdülaziz oğlu Mehmed isminde bir sanatkar bu
muhteşem minberi yapmıştır. Bu usta hakkından kaynaklarda yeterli
bilgi yoktur. Bazı kaynaklar bu ustanın Manisa’da Saruhanlı İshak
Bey’in 1376 tarihli Ulu Cami minberini yaptığını ifade ediyor.
Minber kulesinin batı yüzünde ağaca kabartmak suretiyle kûfi yazı
ile yazılmış üç defa tekrar eder bir ifade vardır: “El-mülkü ilah”
“Mülk Allah’ındır.” |
Minberin Taç Kapısı ve Caminin
Yapılış Tarihi
Minberin kusursuz ve hakikaten sanatkarane bir işlikle yapılmış taç
kapısı üzerine ceviz ağaca oyarak kalem-i muhakkak ile yazılmış
kitabede, minberin yapılış tarihi ve yaptıranı belirtilmektedir.
“Mimma amile bi-resmi’s-Sultan-i’l Muazzam Bayezid bin Murad Han bi-tarihi
isneyn ve sema-nemie”. Yani “Bu eser Murad Han oğlu büyük Sultan
Bayezid Han’ın Emriyle 802 tarihinde yaptırılmıştır.” deniliyor. Bu
hicri tarih, caminin miladi olarak 1399 yılında yapıldığını
gösteriyor.
Minber bütünüyle kainatı sembolize ediyor. Minberin giriş kapısının
üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, 'Yıldırım
Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında
yaptırılmıştır' ibaresi yer alıyor. Sarmaşık motifleriyle süslü olan
tırabzanların sağ çıkış ikinci kolonu üzerinde süsleme motifine
uygun sülüs tarzda yazılmış, Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi
ibaresi dikkat çekiyor. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark
edildi.
Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha
geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan
taşıyıcı dolap serisi banko olmak üzere birbirine bitişik üç
kompozisyon alanı bulunuyor. Üçgen ve dikdörtgen yüze ikisi birlikte
Güneş Sistemi'nin kabartma formlarla işlendiği bir alan var.
Gezegenlerin her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel
kabartma motifler halinde Güneş'e olan uzaklık ve aralarındaki
büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlerde.
Gezegenler, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs,
Neptün, Pluto şeklinde olan Güneş'e uzaklık sıralaması da doğru.
Büyüklük mukayesesi de baz alındığında Dünya'dan elli bin defa daha
büyük olan Güneş, büyük bir ustalıkla mükemmel şekilde işlenmiş
durumda.
Anlaşılacağı üzere dünyanın yuvarlak olup olmadığının bile
tartışıldığı bir devirde bir ahşap işçisi bile o dönemde bilinen tüm
gezegenleri rastgele bir yıldız olarak değil, güneş sistemimizdeki
birer gezegen olarak işlemiş.
Peki o çağda bu bilginin
sırrı nedir?
Tarihi minber üzerinde güneş ve galaksi sistemleri var. Hem
de gezegenlerin büyüklük oranları ve yörüngeleri gerçek
oranlarla örtüşüyor...
1402 tarihinde (Hicri 804) inşa edilen Bursa’nın tarihi
sembollerinden Ulu Caminin minberinin Doğu yakasında
(mihraba bakan yüz) Güneş sistemi, Batı yakasında ise
Galaksi Sistemi yer alırken evrenin kül olarak tasvir
edildiği ileri sürüldü. 602 yıllık tarihi minberdeki
şekiller bu tespiti doğrular nitelikte. Hem de minberin her
iki yüzünde şaşırtıcı şekilde evrenin haritalarının adeta
bir krokisi var. Bu kadar büyük bir tesadüf olabilir mi,
yoksa bu minberin banisi gerçekten bir astronomi
hayranımıydı?
|
İlginç şekillerin sırrını çözen kişi
Araştırmacı Fevzi Ülgü Alsancak, 1980 yılından bu yana minber
üzerinde yaptığı çalışmalarla tarihin derinliklerinde kalan
gerçeklere ışık tuttuğunu söyleyen Alsancak, “Alan süsleme
motiflerinde simetri yoksa mutlaka bir mesaj vardır” ilkesinden yola
çıkarak, minberdeki şekiller üzerine yapılan yorumların tutarsız
olduğunu söylüyor. Bilim teknoloji ve uzay bilimleri araştırma
tekniklerine kafa yoran bir öğretmen olduğunu belirten Ülgü,
motifleri dikkatlice incelediğinde minberin mihraba bakan yüzünde
güneş sistemini keşfettiğini söylüyor.
Bursa’da yayınlanmakta olan Apameia dergisinde yer alan bilgilere
göre, minberin gizem ve sırlar içerdiğini iddia eden Ülgü, “minberin
taşıdığı kıymet ve değerler, açısından şu noktalara dikkat etmek
gerekir. Doğu yakası Güneş Sistemi, Batı yakası ise ise Galaksi
sistemleri yerleştirilmek suretiyle bir kül halinde kainat sembolize
edilmektedir” iddiasında.
Mihrapta yer alan Güneş Sisteminde 9 gezegen var. Bunun da ötesinde
gezegenlerin güneşe göre konumlarının ve büyüklükleri gerçek
ölçülerle örtüşür oranlarda. Güneş ve gezegenler arasındaki mesafe
büyük olduğu için yıldız gezegenlerden farklı olarak 9 damlacıklı
kurs olarak işaretlenmiş.
Ülgü, yine Kündekari sanatının bir özelliği olan parçaların
birleşmesiyle oluşan çukur kanal çizgilerinin de gezegenlerin
yörüngesini temsil ettiğini söylüyor. Bu yüzeyde yer alan bir başka
gizem ise serpiştirilmiş halde yıldız motifleri yer alması ve
buların içinda kuyruklu yıldızların da bulunması. Ülgü’nün dikkat
çektiği en önemli detaylardan bir de Plüton gezegenin tek başına
ayrı bir platformda ve bir açı farkı ile gösterilmiş olması.
Bilindiği üzre güneş siteminin aynı düzlem üzerinde olan ilk 8
gezegeninin aksine Plütao ayrı düzlemde dolanmaktadır.
Son üç gezegenin bulunuşu 200 - 300 yıllık bir hadisedir. Son
gezegen Plüton 1930'larda tespit edilebilmiştir.
Minberin Batı Cephesinde ise 7 adet Galaksi formatı tespit ettiğini
söyleyen Ülgü, galaksi platformlarının 5 ayrı renkte sedef kakma ile
gösterildiğini söylüyor. Ancak ne yazık ki bugün hatalı boyama
teknikleri ile bu önemli detay büyük ölçüde yok edilmiş durumda. Ama
kayıtlardan bunu doğrulamak mümkün...
Ülgü’nin bir diğer iddiası ise minberin her iki yüzünde yer alan
3’lü ve 12’li dolap kapaklarının Türk boylarını temsil ettiği
yönünde.
Sırlarla dolu minberin giriş kapısı üzerinde Murat Han oğlu Yıldırım
Beyazıt Hanın emriyle Hicri 804 yılında minberin yapıldığı bilgisi
yer alıyor. Ülgü, kayıtlarda minberin ustası ile ilgili çelişkili
bilgiler bulunduğuna dikkat çekiyor. Ülgü’ye göre minberi yapan kişi
adını tırabzan süsleme motifine göre tırabzanın sağ ikinci sülüsle
yazan Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet. Devak Tebriz yakınlarında bir
Türk köyü. O tarihte Mülki amir olan Kadızade Rumi efendi, beceri ve
bilgi alış verişi için 300 kadar sanat erbabını Tebriz’e göndermiş
ve bir o kadar ustayı da oradan Bursa’ya getirmiştir. Oradan gelen
Kündekari sanatçılarının başı Abdülaziz oğlu Mehmet’tir. Bu minber
de onun ve ustalarının camiye bir hediyesidir.
Kündekari sanat açısından eşsiz bir değere sahip olan minberin
ilginç bir özelliği de 6666 adet abanoz ağacı parçasından vücuda
gelmesi. Bu rakamda halk arasında yaygın inançla Kuran’ı Kerimdeki
ayet sayısına tekabül etmektedir.
O dönemdeki İslam ve Türk alimlerinin matematik ve gök bilimlerine
yönelik ilminin Batıya nazaran hayli ilerde olduğu da göz önüne
alınırsa Ülgü’nün tezleri pek de tutarsız değil. Ne dersiniz bütün
bu benzerlikler sadece bir tesadüf olabilir mi?
|