Esma-i Hüsna ile Dua
ve ibadet
Allah Teala, bizlere güzel isimleri ile kendisine dua etmemizi
emretmiştir. ilahı emir şöyledir:
"En güzel isimler Allah'ındır. O'na bu güzel isimlerle dua edin.
Allah'ın isimlerinde yanlış yola sapanları terk edin. Onlar
yaptıklarının cezasını göreceklerdir" (A'raf 7/180).
Allah Teala'ya, güzel isimleri ile dua iki şekilde olur. Birincisi,
bu isimlerden biri, birkaçı veya hepsi ile O'nu yüceltmek, övmek ve
zikretmek şeklindedir. ikincisi de, bu güzel isimlerle Allah
Teala'dan bir şey istemek, ilahı huzura ihtiyaç ve dertlerimizi
açmak, onlarla yalvarmak şeklinde olur. Kul, yüce Rabbi'ne hangi
derdini açacak ise, ona uygun bir ismi zikrederek dua eder.
Mesela günahlara bulanmış fakat içi yanıp pişman olmuş bir kul elini
açıp, "ya Gaffar = Ey günahları affeden, ya Rahim = Ey kullarına çok
acıyan, ya Settar = Ey günahları örten, ya Tevvab = Ey tövbeleri
kabul eden Allah'ım, beni affet" diyerek affını ister.
Başı darda kalıp bunalan bir kul, "Ya Rahman=Ey kullarına rahmet
eden, ya Alim=Ey kullarının halini en iyi bilen, Ya Hakım=Ey her işi
hikmet üzere olan, ya Azız=Ey her şeye ve herkese hükmü geçen, ya
Kadır=Ey her şeye gücü yeten AIiahım, benim şu sıkıntımı gider"
diye dua eder. Diğer isimlerle yapılan dualar da böyledir.
Allame Alusı (rah), Allah Teala'nın isimleriyle yapılacak en güzel
duanın, dil ile değil fiil ile olduğunu söylemektedir. İmam Gazali (rah),
fiille duanın nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor:
"Bil ki, kulun kemale ermesi ve saadeti ele geçirmesi ancak Allah
Teala'nın ahlakı ile ahlaklanmakla yani O'nun isim ve sıfatlarının
edebiyle süslenmekle mümkün olur. Bundan, kul ile Allah arasında bir
benzerlik olur ve ikisi aynı konuma gelir zannedilmesin. Kulda ilahı
ahlak ve sıfatlardan bir derece bulunması mümkündür. Allah Teala
bizlere hayat, görme, işitme, konuşma, bilme, dileme, sevme gibi
sıfatlar vermiştir. Bütün bunlar aynı zamanda kendisinin
sıfatlarıdır. Bununla, biz Allah'a benzedik, O'nun gibi olduk
denebilir mi? Heyhat, bu ne kötü bir anlayış."
Arifler demişlerdir ki: "Avam halk esma-i hüsnayı diliyle tekrar
ederek, kalbiyle Allah', yücelterek korku ve saygı içinde zikreder.
Havas tabakası, manalarını düşünerek ve onların kime ait olduğunu
bilerek zikreder. Mukarrebın makamındaki veliler ise, kalbiyle
tamamen Allah'a yönelmiş, Allah'tan gayri şeylerden gönlünü ve
gözünü çekmiş bir halde esma-i hüsnayı zikrederler. Onlar her
zikredişlerinde ayrı bir mana, yeni bir ilim, değişik bir zevk elde
ederler."
Ariflerin belirttiği gibi, Allah Teala'ya hakkıyla kulluk etmek,
O'nu yakinen tanımak, O'nu sevmek ve O'nun tarafından sevilmek
ancak bu isimlerin hakikatini anlamaya ve onların nurundan bir
nasip almaya bağlıdır. Şuurlu bir ibadet de ancak bu şekilde mümkün
olur.
Bir şeyi anlamanın yollarından biri de onu sıkça tekrar etmektir.
Tekrar edilen şeyler, hafızada yer eder. Bu şey ilahı isim ve
sıfatlardan biri olunca o bir çeşit zikir olur. Zikir, zikreden
kimseyi zikrettiği zat ile beraber eder. Allah Teala'nın,
"Siz beni zikredin, ben de sizi zikredeyim" müjdesi zikir ehli için
ne büyük bir saadettir.
Mesela Allah Teala'nın "es-Selam" ismini çokça zikreden, fikreden ve
bu şerefli ismin tecellilerinden bolca nasiplenen bir kul, önce
bozuk düşüncelerden fikrini, şek ve şüpheden kalbini, yalan ve
iftiradan dilini, haram ve zulümden fiilini temizler; kendisine ve
başkalarına selamet olur. Kimse ondan incinmez. Herkese selam verir,
herkes ondan bir fayda görür. işte o zaman gerçek bir müslüman olur.
Müslüman, "es-Selam" ismine mazhar olmuş kimsedir.
"el-Hakım=Her işini sağlam ve hikmet üzere yapan" ism-i şerifini
çokça zikreden, fikreden ve onun tecellilerinden nasiplenen bir
kul, bütün işlerini sağlam yapar, yerince davranır; sakat, bozuk,
yersiz, sebepsiz iş yapmaz.
Allah Teala'nın "Rezzak=yarattıklarına gereken rızkı veren" ism-i
şerifinin tecellisine mazhar olan kulun, kalbinde rızık endişesi,
geçim kaygısı kalmaz, Allah'a tevekkül ve teslimiyeti tam olur.
Rızık ararken gafleti değil, zikir ve sevgisi artar.
"Settar=Kusurları çok örten, ayıpları saklayan" ism-i şerifinin
tecellisine mazhar olan kul, insanlardan gördüğü her kusuru örter,
onları yaymaz, kusur sahibini halk içinde rezil etmez; özellikle
kendisine karşı yapılan kusurları görmezlikten gelir, affeder.
Kendisinden meydana gelen kusurları yüce Rabb'inin nasıl örtüp
sakladığını, bunun ne kadar güzel bir şey olduğunu gören kul, bu
ahlaka ulaşmak için can atar. Böylece Allah Teala'nın sevdiği güzel
ahlak sahibi bir kul olur. Diğer ism-i şerifleri zikretmek,
fikretmek ve onların tecellilerinden nasiplenmek de bu manada
gerçekleşir.
Akaidin temeli Allah Teala'yı tanımaktır. Allah'ı zikretmeden ve
O'nun boyasına boyanmadan Zat-ı Barı'yi ayne'l-yakın derecesinde
tanımak mümkün değildir. ilahı sıfatları sadece akaid kitaplarından
okumak yeterli olmaz. Kendi nefsimizde ve kainatta o sıfatların
tecellilerini, hikmetlerini, cilvelerini görüp okumadıkça, okuyup
anlamadıkça, anlayıp Allah'a koşmadıkça imanımız taklitte, sevgimiz
dilde kalır.
Eğer, "Bu isimleri nerede, ne zaman, nasıl okuyalım?" denirse,
deriz ki: işte o güzel isimlerin tecellisi olan hayat ve kainat
önümüzde duruyor. Biz her gün onlarla iç içe hayat sürüyoruz. Daha
doğrusu biz o güzel isimlerin tecelli ve bereketiyle hayatta ve
ayaktayız. Bizler ruhumuzla mana aleminde yüzerken, anne rahminde
şekil alırken, doğarken, büyürken, bir ömür bu alemde yaşarken,
ölürken ve öldükten sonra yeni hayatla tanışırken hep ilahı
isimlerin tecellilerine mahal ve mazhar oluyoruz. Bize düşen,
üzerimizde ve gözümüzün önünde cereyan eden şeyleri bir nebze
düşünmek ve bir gerçeği fark etmektir. O gerçek şudur: Alemde yüce
Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek, boyun eğilecek, el açılıp
bir şey istenecek başka bir ilah yoktur.
Her gün görüp durduğumuz şu canlılar ve canlılık, yüce Yaratıcımızın
"Hay" sıfatının tecellisidir. Bunu gören ve fark eden uyanık kalpli
bir mümin, "Ya Hay" der, yüce Allah'ı zikreder. Aslında nefes alan
her canlı, ta ciğerinden gelen bir sesle ister istemez "hu hu" der,
O'nu zikreder.
Yeryüzündeki ince düzeni, gök yüzündeki büyük intizamı ve kainatın
ayakta duruşunu gören uyanık kalpli bir mümin, "Ya Kayyum" der, yeri
ve gökleri kudretiyle ayakta tutan yüce Allah'ı zikreder.
Varlıklardaki değişik suret, şekil, çeşit ve renkleri gören uyanık
kalpH bir mümin, "Ya Musavvir" der, her bir canlıya ayrı bir renk,
şekil ve suret veren yüce Allah'ı zikreder.
Dört mevsim, her gün dağıtılan sayısız rızıkları, yaratılan yiyecek,
içecek, giyecek ve hayat sebeplerini seyreden uyanık kalpli bir
mümin, "Ya Rahman", "Ya Rezzak" der, bütün canlılara rızıklarını
gönderen yüce Allah'ı zikreder. Kalbinde azıcık iman, vicdanında
birazcık insaf bulunan her insan bunca nimetlerin başında, içinde
veya sonunda muhakkak bir çeşit fikir ve zikirle nimeti yaratanı
hatırlamalı; O'nun adını zikretmeli, O'na bir derece hamd ve şükür
yapmalıdır.
Esma-i Hüsna ile ilgili Bazı Edepler
Allah lafzı, yüce Yaratıcımız'ın özel adıdır. Sahih olan görüşe
göre hiçbir kelimeden türememiştir. Başka hiçbir varlığa isim olarak
verilmemiştir, verilemez de.
"Allah" ism-i şerifi, diğer bütün isimleri içinde toplar; hepsinin
manasını ihtiva eder. "Allah" ism-i şerifini zikreden bir 'mse,
bütün esma-i hüsnayı zikretmiş gibi olur.
"Allah" ism-i şerifinin dışındaki isimler, kullar için de
kullanılabilir. Ancak ismin önüne (kulu) manasına gelen "abdü"
kemesini eklemek lazımdır. Mesela Kadlr yerine Abdülkadir isi
verilmelidir. Mana: Kadir olan Allah'ın kulu olur. Aynı şekile
Kerım yerine Abdülkerim, Samed yerine Abdüsssamed, affar yerine
Abdülgaffar isimleri verilirse, hem mana vakıaya uyar, hem de
kullanımda sıkıntı ortadan kalkar. Esma-i hüsnadan bazı isimler
kullar için doğrudan kullanıldığında anasını kula göre düşünürüz.
Mesela Allah Teala Kur'an-ı akim'de kendisini "el-Mümin" olarak
vasıflandırmış, Peygamber'ine tabi olanlara da "Mümin" ismini
vermiştir. Lafızlar aynıdır, fakat manalar farklıdır,
Esma-i hüsnadan bir isim zikredilince, peşinden "celle celalühü ve
celle şanuhü", yani "azameti ve şanı yüce olsun" anasındaki hürmet
ve saygı ifadesi eklenmelidir. Allah ism-i şerifinden sonra "Teala"
demek yeterlidir. Celle celalühü ifaesi de söylenebilir.
Esma-i hüsnayı çerçeve yaptırıp duvara asmakla yetinmemeliyiz.
Bizden istenen, onu ezberleyerek veya yazılı metinden okuyarak yüce
Rabbimiz'i zikretmektir. Ehlinin tavsiyesi ile, esma-i hüsna
zikredilerek maddi manevi birçok hastalık tedavi edilebilir. Bunun
için ihlas, edep ve helal lokma şarttır.
Esma-i hüsnayı günlük vird olarak okumak isteyenler bunu kendi
tercihleriyle değil, ehli olan bir alimin tavsiye ettiği usulde
yapmaları daha uygundur. Bir ilaç, zamanında ve usulünde alınmaz
ise, çoğu defa hastanın hastalığını artırır. |